08 Ağustos 2012

Evlatlarımız....

DOKTOR SÜLÜKLER HAKKINDA


Sülüklerin medikal alandaki ilk kliniği yaklaşık 2500 yıl önce kurulmuştur… Mikro cerrahide ve plastik cerrahide Tedavi edilecek bölgede küçük bir ısırıkla işe koyulan bu küçük omurgasız hayvan kanı emerken salğıladıgı enzimler sayesinde vücudun kan dolaşımını sağlar




http://www.doktorsuluk.com/suluk_tedavisi.html

07.Ağustos.2012 Güneş lekeleri


NOAA Güneş Solar Aktiviteleri izleme ve tahmin merkezinden yapılan açıklamada:
2013 Yılı içinde bulunduğumuz periyodun en yüksek sayıda güneş lekesi olacak yılı olarak belirlendi.
Bu çalışmada leke oluşma hızının çok yavaş ilerlemesi nedeniyle Peak yıl 2013 de ortalama 90 Lekeye
ulaşılacağını tahmin ediyorlar.
Güneş lekeleri 1750 yılından bu yana sayılabildiği varsayılırsa 2013 çok düşük aktiviteli bir yıl olacak.
Bundan önceki en düşük periyot 1928 yılında 78 adetle sayılmıştır.
Güneş lekelerinin az olması HF haberleşmeye olumsuz yansımaktadır.
 Kaynak: www.spaceweather.com ve  ARRL  web sayfası

Lisanssız elektrik üretimine ilgi büyük

Lisanssız elektrik üretimine ilgi büyük



lisanssız elektrik uretimi basvuru dagitim sirketleri
Vatandaşın evinde kullandığı elektriği kendi üretmesine imkan tanıyan uygulamanın devreye girmesiyle, pek çok dağıtım şirketine başvuru yağmaya başladı. Enerji yetkilileri, Türkiye’de en rahat güneş enerjisinden faydalanılabileceğini vurgularken, “Güneşte en karlısı evine yapmak. Evinde kullandığın elektriği, aldığın fiyattan daha pahalı sisteme satabilme imkanın oluyor” diye konuştu.
Lisanssız elektrik üretiminde, vatandaşlar kuracakları üretim tesisleriyle kendi elektriğini üretme imkanına sahip olmanın yanısıra, ihtiyaç fazlasını da sisteme satabilecek. Yetkililer, en kolay üretim yapılabilecek enerji türünün güneş olduğunu belirtirken, şöyle konuştu: “Güneş tesisini kendi bahçende, kendi çatında yapabiliyorsun. Rüzgar ve hidroliklerde (HES) ise kamulaştırma ihtiyacı doğabiliyor. En çok uygulama alanı bulacak olan yenilenebilir enerji türü güneş, en az bulacak olan da HES’ler. Rüzgar enerjisinden en çok Ege Bölgesi’nde faydalanılabilir.”

OKULLARDAN BAŞVURU

Elektrik dağıtım şirketlerine yapılan başvurular a göre güneş ve rüzgar santrallarının öne çıktığı görülüyor. Ankara, Zonguldak, Kastamonu, Bartın, Karabük, Kırıkkale ve Çankırı’yı kapsayan Enerjisa Başkent Dağıtım AŞ’nin kabul ettiği başvurulara bakıldığında, her biri 2.8′er kW kurulu gücündeki Abidinpaşa Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Balgat Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Zeynep Salih Alp Kız Teknik ve Meslek Lisesi güneş santralleri, 5 kW’lik Sunplast Enerji Güneş Santrali ve 300 kW’lik Gazi Teknokent Güneş Santrali ile başvuruların eğitim alanında yoğunlaştığı dikkat çekiyor.

İSKİ DE BAŞVURMUŞ

İstanbul Avrupa yakasında 4 milyon 200 bin abonenin elektriğini dağıtan Boğaziçi Elektrik’e (BEDAŞ) yapılan başvurular incelendiğinde ise 11 başvurudan, 9′unun kabul edildiği görülüyor. Başvuruların 7′si rüzgar, üçü güneş, biri de güneş ve rüzgar için birlikte yapılırken, mevki olarak Hadımköy ve Silivri öne çıkıyor. İstanbul Anadolu Yakası için ise biri İBB İSKİ Genel Müdürlüğü olmak üzere iki olumlu başvuru bulunuyor. İzmir ve Manisa illerini kapsayan Gediz Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye 13 başvuru yapıldığı, bunlardan yalnızca birinin kabul edilmediği görülüyor.

EN POPÜLER GÜNEŞ ENERJİSİ

Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Konya ve Karaman’ı kapsayan Meram Elektrik Dağıtım’a güneş için 10, rüzgar için 6 başvuru yapıldığı, bir başvurunun ise biyogaz için olduğu görülüyor. Antalya, Burdur, Isparta İl sınırlarını kapsayan Akdeniz Elektrik’e ise 10 başvuru yapılırken, bunlardan üçünün kabul edildiği ve güneşe yönelik oldukları görülüyor. Adana, Gaziantep, Hatay, Mersin, Osmaniye ve Kilis’i kapsayan Toroslar Elektrik’e ise beş güneş, iki HES ve bir rüzgar santrali başvurusu yapıldı.

LİSANSSIZ ÜRETİM BAŞVURU ŞARTLARI

Abone 250 lira karşılığı başvuruda bulunabiliyor, başvuru kabul edildiği takdirde üretim tesisi kurabiliyor. Bu üretim tesisleri dağıtım sistemine bağlanabiliyor. Sadece üretim-tüketim tesislerinin aynı dağıtım bölgesi içinde olması şartı bulunuyor. Yani, İstanbul’un Anadolu yakasında üretilen elektrik, sadece bu yakada kullanılabiliyor. İhtiyaç fazlasını satabilme imkanına sahip üreticiler, 10 yıl süreyle Yenilenebilir Enerji Kanunu çerçevesinde belirlenen fiyatlardan yararlanabiliyor.http://enerjienstitusu.com/2012/08/08/lisanssiz-elektrik-uretimine-ilgi-buyuk/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=facebook

Buğday Çimi hakkında

Buğday çimi, kanser gibi ölümcül hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde son derece etkili. Sıvı oksijenle dolu olan buğday çimi, acıbadem ve kayısı çekirdeği, doğanın en güçlü anti kanseri olan ‘laetril’ içeriyor. İşte buğday çiminin bilinmeyen faydaları…

Dr. Ender Saraç, buğday çiminin faydaları olarak; bir bardak buğday çimi suyu içilmesi halinde bir kasa portakalda bulunan C vitaminini almış olursunuz diyor.
Devamııııı... linktehttp://indigodergisi.com/2012/07/bugday-ciminin-faydalari-kanserle-mucadelede-laetril-mucizesi/

Kanser en çok neyi sever?


Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg’un buluşunu öğrenir. 1930’lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg’a Nobel ödülü kazandırmıştır.
Kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerin oksijenli solunumunun, oksijensiz – anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Otto Warburg

Warburg’un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır? Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır. Oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.
Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma süreciyle metabolize olduğudur.
Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha büyüktür.
Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor: Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa...
Proteinlerden şeker
Bu ziyan sendromuna “cachexia” denir. Cachexia, vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) “glycogenesis” işlemiyle, şeker elde etmesidir. Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.
Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Ya da karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak?
Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü ŞEKER KANSERİ BESLEMEKTEDİR.
Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir? Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir. Belki Otto Warburg’un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir. Aslında 1978’e kadar ABD’nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin hastalıkla bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi.
Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri Laetrile’dir. Cachexia’lı hastaların yüzde 50’den fazlasında glycogenesis sürecini durduran Hydrazine Sulfate bunlardan bir diğeridir.
Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir “akıllı bomba” üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.
Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı. Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine “Sağlığa zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır.” ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.
Kaynak: International Wellness Directory

Bir hayal daha gerçek oldu

Bir hayal daha gerçek oldu
Amerikalı bilim insanları, damarlarda ilerleyecek 3 mm genişliğinde ve 4 mm uzunluğunda bir mini robotun prototipini yaptı.

Cihaz kullanmaya başlanırsa ameliyat gerçekleştirebilecek veya endoskopi yapabilecek.Daha önce de benzer prototipler yapılmasına rağmen, büyük bataryaya ihtiyaç duyması nedeniyle kullanılamamıştı.

Enjeksiyon yoluyla damarlara yerleştirilebilecek küçüklükteki bu ilginç cihazlar, pille çalışmıyor.

Pilin çok yer kapladığını düşünen Stanford Üniversitesi bilim insanları, cihazın elektromanyetik dalgalarla, yani kablosuz şarj edilmesini sağlayacak bir formül geliştirdi.

AMELİYAT VE ENDOSKOPİ YAPIYOR


Cihaz damarlara ilaç taşırken aynı zamanda ameliyat gerçekleştirebiliyor veya endoskopi yapabiliyor. Eğer bu mini robotlar, önümüzdeki yıllarda kullanıma açılabilirse, birçok ameliyat, çok daha kolay ve güvenli hale gelecek. Ancak araştırmacılar, bununla da yetinmiyor. Çalışmayı yürüten ekibin başında bulunan Prof. Ada Poon, “Bu orta boy modellerle damarlara girebiliyoruz. Ama amacımız kılcal damarlara da girebilecek modeller üretmek” dedi.

FİLM GERÇEK OLDU

Küçük cihaz akıllara biyokimyacı ve yazar Isaac Asimov'un romanından uyarlanan Fantastik Yolculuk filmini getirdi. 1966 yapımı bir macera filmi olan Fantastik Yolculuk'ta da bir suikast girişimi sonucunda komaya giren önemli bir diplomatın hayatını kurtarmak için henüz deneme aşamasında bir projede çalışan bilim adamlarının mikroskobik boyutlara küçültülen bir denizaltıya binerek kan damarları yolu ile diplomatın beynindeki pıhtıyı yok etmek üzere harekete geçmeleri ve karşılaştıkları akıl almaz güçlükler anlatılıyordu.